Terk Nedenine Dayalı Boşanma Davasında İhtarın Usulüne Uygun Şekilde Yapılmaması, İhtardan Önceki Davranışların Affedildiği Anlamına Gelir Mi?
Kusura Dayalı Boşanma Davası Açılmasında Özel Bir Durum
(Eve dön çağrısının iskanı alınmamış konuta yapılması)
Yargıtay uygulamasına göre, evlilik birliğinin temelden sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, affa uğramış veya en azından hoşgörüyle karşılanmış olaylara dayanılarak eşlere kusur izafe edilemez.
Eşlerin af ve hoşgörü niteliğindeki davranışlarından biri de, evi terk eden eşe, diğer eşin eve dönmesi için terk ihtarı çekmesi durumudur. Yargıtay’a göre, eşe eve dönmesi için terk ihtarı çekmek, ihtar tarihinden önceki olayların affı veya en azından hoşgörüyle karşılandığı şeklinde nitelendirilmelidir. Bu sebeple, boşanma davasının terk ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebeplerine dayanılarak terditli olarak birlikte açılması durumunda, ihtardan sonra meydana gelen kusurlu bir davranış olmadıkça, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı dava muhtemel reddedilecektir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 11.04.2017 tarihli ve 2015/25806 E., 2017/4193 K. sayılı kararında “Davacı-karşı davalı erkek terk ihtarı çekmekle eşinin ihtar tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış olur. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar da Türk Medeni Kanunu'ııun 166/1-2. maddesine dayalı boşanma davası için; boşanma sebebi olarak kabul edilemez.”, ve 11.04.2017 tarihli ve 2015/25806 E., 2017/4193 K. sayılı kararında “Dosyanın tetkikinden, davalı-davacı erkeğin kadına 4/11/2015 tarihinde terk ihtarı çektiği, asıl davanın 28/12/2015 ve birleşen davanın 10/02/2016 tarihinde açıldığı ve her iki tarafın da dilekçelerinde terk ihtarına delil olarak dayandıkları anlaşılmıştır. Davalı-davacı eş terk ihtarı çekmekle eşinin ihtar istek tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış olur. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar da Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayalı boşanma davası için boşanma sebebi olarak kabul edilemez. İhtar istek tarihinden sonra davacı-davalı kadına yüklenebilecek kusurlu bir davranış bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurunun varlığı gerekir. Davacı-davalı kadına atfedilebilecek bir kusur bulunmadığına göre, erkeğin birleşen davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” içtihatlarında bulunmuştur.
Görüldüğü üzere, Yargıtay uygulamasına göre, terk ihtarı çekildiğinde, evlilik birliği içerisinde ihtar tarihinden önceki olaylar affedilmiş, en azından hoşgörü ile karşılanmış sayılacağından, sonrasında kusura dayalı yeni bir boşanma davasının açılması ve sonuç elde edilebilmesi, ancak ihtar tarihinden sonra boşanmaya sebep olabilecek kusurlu bir eylemin varlığına bağlıdır.
Peki terk ihtarı usulüne uygun değilse yine de ihtar istek tarihinden önceki kusurlu davranışların affedildiği veya en azından hoşgörüyle karşılandığı kabul edilebilir mi?
Terk eden eşin, eve dön çağrısının evlilik birliğinin sağlanabileceği uygun bir konuta dönmesi istemini içermesi gerekir. Şayet konutun henüz iskanı alınmamışsa, eşlerin birlikte yaşamasına kanunen elverişli değilse ne olacaktır?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında ihtarın hukuki sonuç doğurabilmesi ve boşanmaya karar verilebilmesi için ihtar isteğinden 2 ay önceki dönemde eşlerin sosyal ve ekonomik düzeylerine uygun maddi ve manevi olarak her yönü ile bağımsız ve evlilik birliğinin devamına elverecek yeterlilikte bir konutun hazırlanması ve davalının bu konuta davet edilmiş, davalının ise haklı bir nedene dayanmaksızın çağrılı olduğu konuta dönmemiş olması gerektiğini, konutun, evlilik birliğinin devamını sağlayacak yapı ve nitelikte olmasının yanında ailenin her türlü dış etkilerden koruyarak, mahremiyetini sağlayacak koşulları taşıması gerektiğini belirtmiştir.
Kararın devamında, devletin, şehirleşmenin getirdiği sorunlar nedeniyle konutlara da el atmak zorunda kaldığına işaret etmiş ve İmar Kanunu md. 30 ile inşaatı biten yapıların kullanılabilmesi için ilgili belediye ve valilikten izin alınmasının zorunlu olduğunu, buna uygun olmayan binalarda ve bağımsız bölümlerde oturma olanağı olmadığını, aynı kanunun 32’inci maddesi uyarınca ruhsata uymayan binaların ilgili kuruluşlarca yıkılacağını belirtmiştir.
Şu halde, bir yerin konut olabilmesi öncelikle ilgili kuruluşlarca oturulabilir olduğuna izin verilmiş olmasıyla mümkündür. Henüz oturma izni dahi alınmayan bağımsız bölümün çevre ve sağlık durumuna uygunluğu kuşku doğuracaktır. Eşin çağrılacağı konutun yetkili resmi kuruluşlarca oturulabilir olmasına karar verilmiş olması gerekmektedir. Ancak bundan sonra konutun maddi ve manevi bağımsızlığının varlığından söz edilebilir. Henüz oturma izni alınmayan bağımsız bölümde oturma kanun gereği mümkün olmadığına göre buranın konut olarak kabulü de mümkün olmayacaktır.
Konut seçimi terk ihtarını gönderen eşe aittir. İhtar çeken eşin, oturma izni bulunan ve tarafların sosyal seviyesine uygun makul sayılacak bir konut seçmesi ve eşini davet etmesi gerekir. Terk nedenine dayalı boşanma davalarında, ihtarın usulüne uygun şekilde çekilmiş olması dava şartıdır. Bu dava şartının yerine getirilmemiş olması boşanma davasının usulden reddine karar verilmesine sebep olacaktır.
Ancak, usulüne uygun bir ihtar çekilmemiş olsa bile, ihtar çeken eşin amacı, terk eden eşin ortak konuta dönmesini yani evlilik birliği sağlamaktır. İhtar usulüne uygun olmasa bile eşin niyeti geçmişteki olayları unutmak, yeniden evlilik birliğini sağlamak olduğundan, kusura dayalı bir boşanma davasının açılması gündeme geldiğinde muhtemelen ihtar isteminden önceki olayları affetmiş veya en azından hoşgörüyle karşılamış sayılacaktır.
Ancak, bu durum tartışmalı bir konudur. Çünkü usulüne uygun şekilde düzenlenmeyen ihtarnamenin hiçbir şekilde hukuki sonuç doğurmaması gerekir. Bu nedenle, ihtar çeken eşin de önceki olayları affetmiş veya hoşgörüyle karşılamış olmaması gerekir.
Konunun tartışmalı yapısı, aile mahkemelerinde yapılan yargılamaların özellik arzeden durumu nedeniyle bu şekilde karışık bir hukuki problemle karşı karşıya kalınması halinde profesyonel hukuki destek alınması şarttır.