Alacaklının Üçüncü Kişiye Karşı Tazminat Davası Açabilmesi
İcra İflas Kanunu’na göre, alacaklı, borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczini isteyebilir. Yani alacaklı, kendi borçlusuna borcu olduğunu bildiği üçüncü kişilerden, bu hak ve alacakları, borçluya değil de kendisine ödemesini talep etme hakkına sahiptir. Buna borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczi kurumu imkan vermektedir. Çünkü borçlu, haczedilebilir tüm malvarlığı ile alacaklıya karşı sorumludur.
Borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczi ya İİK md. 78’de düzenlenen haciz müzekkeresi yada İİK md. 89’da düzenlenen haciz ihbarnamesi ile mümkündür.
Peki borçluya borcu olan üçüncü kişiler haciz ihbarnamesine süresi içinde itiraz eder ve bu itirazın aslında gerçeğe aykırı olduğu bilinirse ne yapılabilir?
İşte bu yazımızda üçüncü kişilerin gerçeğe aykırı beyanda bulunarak, alacağın tahsil edilmesine engel olmaları durumunda başvurulabilecek yolları izah edeceğiz.
İcra İflas Kanunu’na göre, üçüncü kişi, haciz ihbarnamesine süresi içinde itiraz ederse alacaklı üçüncü kişinin verdiği yanıtın aksini ispat ederek İİK md. 338/1 gereği üçüncü kişinin cezalandırılmasını ve İİK md. 89/4 gereği tazminata mahkum edilmesini sağlayabilir. Bu davanın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması nedeniyle alacaklının uğradığı zararın tazminidir.
Üçüncü kişi hakkında tazminat davası açılabilmesi için üçüncü kişiye İİK md. 89/1 gereği birinci haciz ihbarnamesi gönderilmelidir. Üçüncü kişi, birinci haciz ihbarnamesine yasal süresi içinde itiraz etmezse ikinci haciz ihbarnamesi gönderilmelidir. Tazminat davasının açılabilmesi için yasal süre içinde, üçüncü kişi tarafından, haciz ihbarnamelerinden birine itiraz edilmiş olması gerekmektedir.
Ayrıca borçlu tarafından, yasal süre içerisinde haciz ihbarnamesine itiraz edilmemişse, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Bunun yanında, tazminata hükmedilebilmesi için, birinci haciz ihbarnamesinin tebliğ edilmiş olduğu tarih itibariyle üçüncü kişinin, takip dosyasındaki asıl borçluya kesinleşmiş ve muaccel bir borcunun bulunması ve bunu beyanda bulunurken bildirmemesi gerekir.
1- Alacak ve ceza davasının birlikte görülmesi
Tazminat istemine ilişkin dava icra mahkemesinde görülür. İcra mahkemesi yargılamayı genel hükümlere göre yapar. Ancak açılacak davada üçüncü kişinin hem cezalandırılması hem de tazminata hükmedilmesi birlikte talep edilebilir.
Bu durumda Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, haciz ihbarnamesine verilen yanıtın gerçeğe aykırı olduğu iddiası nedeniyle üçüncü kişinin cezalandırılması isteği, cezaların şahsiliği ilkesi de dikkate alınarak ayrı bir yargılama usulüne göre, tazminata hükmedilmesi isteğine ilişkin davanın ise genel hükümlere göre görülmesi gerekmekte olup, tazminat ve cezalandırma istemiyle birlikte açılan davalara ceza mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, tazminat ve cezalandırma istemiyle birlikte açılan davalarda öncelikle cezalandırma isteği göz önünde tutulmalı, davaya ceza mahkemesi sıfatıyla bakılmalıdır.1
Önemle belirtmek gerekirse; Yargıtay’ın son uygulamasına göre aynı icra mahkemesi hem hukuksal hem de cezai işlere bakar. Bu kapsamda ayrı ayrı icra hukuk ve icra ceza mahkemeleri bulunmamaktadır. Bu nedenle de aynı icra mahkemesinin farklı sıfatlarla yargılama yapması bir görev ilişkisi olarak değerlendirilemez. Bu durumda icra mahkemesinin farklı sıfatlarla yapacağı yargılama bakımından HMK md. 20’de düzenlenen görevsizliğe ilişkin hükümler de uygulama imkanı bulmaz. İİK’da özel bir mahkeme olarak kurulması düzenlenen icra mahkemesinin hukuk ve ceza işlerine ayrı görevler durumunda değil yalnızca ayrı esas kayıtları üzerinden ve farklı sıfatlarla bakması gerekir. Bu nedenle İİK md. 89/4 gereği tazminat ve md. 338 gereği ceza istemlerinin bir arada ileri sürülmesi durumunda yargılamanın icra mahkemesince icra ceza mahkemesi sıfatıyla yapılması gerekir. Bir an için alacaklı tarafından bu iki talebin icra hukuk mahkemesinde gündeme getirilmesi söz konusu olsa bile, dosyanın mahkemenin hukuk esasından çıkartılması ve ceza esasına kaydedilerek yargılamaya devam edilmesi gerekir.2
2- Harç ve belirsiz alacak davası meselesi
Alacaklının üçüncü kişiye karşı açacağı tazminat davasında, dava dilekçesinde, dava değerinin, yani istenilen tazminat tutarının, gösterilmesi gerekir. Davacıdan maktu başvurma harcı ile dava değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcı alınır. Nispi harcın birinci haciz ihbarnamesinde belirtilen borç tutarı üzerinden hesaplanması gerekir. Nispi karar ve ilam harcının oranı binde 68,31’dir. Nispi karar ve ilam harcının dörtte biri dava açılırken peşin olarak alınır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, İİK md. 89/4’e dayalı olarak açılan tazminat davalarında alacak miktarı gerçekte belirli olduğundan belirsiz alacak davasına konu edilemez. Çünkü tazminat tutarı birinci haciz ihbarnamesinde belirtilen tutarı geçemez. Yargılamada bilirkişi incelemesine gidilmiş olması da tek başına alacağın belirsiz olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle İİK md 89/4’e dayalı tazminat alacağı belirsiz alacak davasına konu edilmişse davanın hukuksal yarara ilişkin dava koşulu yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekir.
Yargıtay’ın bir kararında tazminat miktarının birinci haciz ihbarnamesi ile istenen miktarı aşamayacağını, salt bilirkişi incelemesine gidilmesinin belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli olmadığını, buna göre; İİK md. 89/4’e dayalı tazminat alacaklarının gerçekte belirli bir alacak olduğunu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceklerinin tereddütsüz olduğunu, mahkemece, İİK md. 89/4’e dayalı tazminat alacağının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği nazara alınarak, davanın hukuki yarar yokluğundan (dava şartı yokluğundan usulden) reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.3
Üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu şikayetçi takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK md. 68’de sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü kanıtla ispat edilebilir. Çünkü icra mahkemesince yapılacak yargılama genel hükümlere göre yapılacaktır.
Yargılamada gösterilecek delillerin başında ticari defterler ve kayıtlar gelmektedir. Bunlar üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle borçlunun, üçüncü kişiden istenebilir duruma gelmiş, kesin nitelikte bir alacağının mevcut olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Davalı üçüncü kişi ile takip borçlusunun ticari defterleri üzerinde yapılacak incelemede, incelenen döneme ilişkin takip borçlusunun defterlerinin usulünce tutulup tutulmadığının, takip borçlusu ile davalı üçüncü kişinin ticari defterlerinin birbirini teyit edip etmediğinin, teyit eden ve etmeyen kısımların hangi kalemlere ilişkin olduğunun, takip borçlusuna davalı üçüncü kişi tarafından yapılan ödeme varsa bunların hangi kalemlere ilişkin olduğunun ve tarihlerinin ortaya konulması gerekir.4
Alacaklının, üçüncü kişiye karşı açtığı tazminat davası haksız fiile dayalıdır. TBK’ya göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde eylemin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Buna göre, alacaklının haciz ihbarnamesine itirazı öğrendiği tarihten itibaren iki yıl içinde icra mahkemesinde tazminat davası açması gerekir.
Dava belirsiz alacak davasına konu olamasa da kısmi dava olarak açılmasında hukuken engel yoktur. Ancak açılan kısmi davanın ıslahı tazminat davasının bağlı olduğu zamanaşımı süresi içerisinde yapılmalıdır. Davanın iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ıslah edilmesi gerekir. Aksi durumda usulüne uygun olarak yapılan bir ıslah ve tazminat isteminden söz edilmesi mümkün olmayacaktır.
Yapılan yargılama sonucunda mahkeme takip alacaklısının haklı olduğuna kanaat getirirse davanın kabulüne karar verir ve üçüncü kişiyi tazminat ödemeye mahkum eder. Kabul edilecek tazminat tutarı birinci haciz ihbarnamesinde istenen miktarı aşamaz. Üçüncü kişinin takip borçlusuna daha az borçlu olduğu tespit edilirse tazminat tutarı tespit edilen tutar kadardır. Alacaklının, alacağına geç ulaşması nedeniyle faiz kaybı doğmuşsa bu da tazminata eklenebilir.5
Gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçu ile birlikte İİK md 89/4’e göre tazminat istenmişse, tazminat istemi haksız fiile dayalı olduğundan, Yargıtay’a göre gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçunun oluşmaması halinde, ortada bir haksız fiil de bulunmayacağından tazminat isteminin de reddine karar verilmesi gerekmektedir.6 Bu duruma asil yerine vekilin itiraz etmiş olması hali istisna teşkil etmektedir.
1. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 11/03/1972 tarih, E. 1970/496, K. 1972/162 sayılı kararı,
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 18/06/2015 tarih, E. 2015/3936, K. 2015/2964 sayılı kararı,
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 13/03/2012 tarih, E. 2012/554, K. 2012/2280 sayılı kararı,
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 6/07/2009 tarih, E. 2009/3406, K. 2009/4958 sayılı kararı
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21/02/2018 tarih, E. 2017/12-373, K. 2018/319 sayılı kararı (Yargıtay 16. Hukuk Dairesi’ne göre bu durumda icra hukuk mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi ve karar kesinleştikten sonra dosyanın icra ceza mahkemesinin esasına kaydedilmesi gerekir. 16. HD, 13/03/2012, E. 2012/554, K. 2012/2280)
3. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 18/06/2018 tarih, E. 2017/1974, K. 2018/6207 sayılı kararı
4. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 29/06/2022 tarih, E. 2022/4887, K. 2022/8007 sayılı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 26/09/2018 tarih, E. 2017/8003, K. 2018/8722 sayılı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 13/03/2015 tarih, E. 2015/6366, K. 2015/5761 sayılı kararları
5. KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2013, sf 484 vd.
6. Yargıtay 19. Ceza Dairesi 15/10/2018 tarih, E. 2018/1288, K. 2018/10338 sayılı ve Yargıtay 19. Ceza Dairesi 27/09/2018 tarih, E. 2016/7508, K. 2018/9506 sayılı kararları